Dijital çağda sorumluluk duygusu nasıl oluşturulur?

Dijital çağda sorumluluk duygusu nasıl oluşturulur?

Dijital çağın içine doğan kuşak ‘dijital yerli’ olarak tanımlanıyor. Dijital yerliler için teknoloji bir avantaja dönüşebilir mi? Elektronik okuryazarlık nedir? Dijital dünyada riskleri azaltmak için neler yapılmalı? İnternette ‘unutulma hakkı’ nedir? İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Timisi ile dijital medya ve çocuk üzerine yaptığımız söyleşi devam ediyor.

Çocukların dijital medya ile ilişkisine ve içine doğdukları dijital dünyaya dair temel gözlemleriniz, düşünceleriniz neler?

Yeni doğan bir çocuğun, ‘dijital yerliler’ kavramında söylendiği gibi, içine doğduğu çevre dijital çevre. İki yaşın altındaki bir çocuğun bilişsel olarak bunun idrakinde olması ve bununla iletişime geçmesi söz konusu değil. Ancak hem akademik çalışmalar hem kişisel gözlemlerim sonucunda neredeyse altı aylıktan itibaren çocukların akıllı telefonların tuşlarına bastıklarını, evdeki bilgisayar ekranını parmaklarıyla açmaya çalıştıklarını ve ailelerin kullanımlarına ilişkin büyük bir dikkat geliştirdiklerini gözlemliyorum ve bilimsel araştırmalarından da bunu öğreniyoruz. Dolayısıyla bu kaçınılmaz bir süreç.

Çocukları da bundan kaçırmamız bu çevreden uzak tutmamız mümkün değil. Hepimiz bu çevrenin içindeyiz. Bilgi haber alıyoruz, sosyal iletişim gerçekleşiyor, eğitim, eğlence, alışveriş ihtiyacımız, kamuyla olan ilişkilerimiz, her türlü ihtiyacımız elektronik medyayla gerçekleşiyor. Çocuklar böyle bir dünyanın içine doğuyor ve böyle bir dünyaya hazırlanıyorlar.

“Temel hedef: Çocukları içinde yaşanılan dünyaya hazırlamak”

Çocukları bu dünyaya en iyi şekilde hazırlamak ebeveynlere düşüyor. Bu sadece bugünün konusu değil. Belki bizim elektronik iletişimle hiç tanışmamış olan eski kuşaklarımızın da konusuydu. Yani içine doğdukları dünyaya çocuklara hazırlamak. Geçmişin başka türlü riskleri ve tehditleri vardı, günümüzde de başka riskler ve tehditler var. Tabi elektronik iletişim araçları geçmişin yüz yüze ortamlarıyla kıyaslanamayacak denli fiziksel ve sosyal mekânı genişletti. Geçmişte belki televizyon kuşağında, bizim kuşağımızda da yüz yüze iletişim hala önemliydi, ama günümüzde anonim bir iletişimin de mevcut olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla çocukları bu dünyanın imkânlarından nasıl yararlanacakları, risklerinden nasıl korunacaklarına ilişkin bir bilgiyle yetiştirmek, donatmak gerekiyor.

“Elektronik okuryazarlık” kavramına dair düşünceleriniz neler?

Elektronik okuryazar olmak sadece bilgisayarı açıp kapamak, tuşlara basmak, teknolojinin dilini öğrenmek ya da içeriğin dilini öğrenmek değil, aynı zamanda üretim koşulları, içeriğin niteliği, temsil mekanizmaları ve sonuçları konusunda bilgi sahibi olmayı gerektiriyor. Elektronik okuryazarlık oyun endüstrisinin yaygın olarak geliştiği günümüzde içerik üretimini gerçekleştirecek kodlama bilgisine sahip olmayı da içeriyor. Müfredata da girmeye başladı.

Kid Playing MinecraftTelevizyonda kurgu ile gerçek arasındaki ilişkinin nasıl olduğu öğretilebiliyordu, yani kameranın bir temsil aracı olduğu, kurguya dayandığı, gerçekle kurgu arasında bir fark olduğu biliniyordu. Elektronik okuryazarlıkta çocuklar en çok oyun oynuyorlar. Bu kod sisteminin yani oradaki içerik üretiminin arkasında mevcut olan üretim mekanizmalarının bilgisine de sahip olmayı gerektiriyor. Dolayısıyla eğitimin buna uyumlu bir şekilde gerçekleşmesi gerekiyor. Evde de ebeveynlerin yapması gereken belki de bu oyunların, elektronik mecranın arkasındaki üretim koşullarını öğretebilmek. Herkesi bir içerik üretici haline getirmek değil, ama içerik kodlarının öğrenilmesi önemli.

‘Dijital yerli’ olarak tanımlanan kuşak için yeni iletişim teknolojileri bir avantaja dönüşebilir mi?

Ebeveynler belli bir grup gençlerin dışında, Prensky’nin nitelendirdiği gibi, ‘dijital yerli değil, ‘dijital göçmen’ler. Bir de arada köprü olarak tanımlananlar var. Belli bir yaş göçmen, bu dünyaya uyum sağlamaya çalışıyor. Bir kısmı ise köprü. Hem teknolojinin içinde hem de aynı zamanda göçmenlere yakın, ama yeni kuşak yerliler bunun içine doğuyor, toplumsallaşıyor.

Dolayısıyla ebeveynlere çok büyük sorumluluk düşüyor. Bu sadece elektronik iletişim değil televizyon için de böyleydi.

Ebeveynler çocuklarının teknoloji ile ilişkisinde nasıl bir rol oynamalı? Nelerden kaçınmalı? Neler yapmalı?

Çocukları günümüzde tek başına nasıl sokağa göndermiyorsak, televizyon, bilgisayar ekranı karşısında da onları yalnız bırakmamak gerekiyor. Ebeveynlere çok büyük rol düşüyor. Bunu söylerken tabiî ki ebeveynlerin çocuğun yaş ve bilişsel gelişimine göre gözlemlemesi, seçmesi önemli. Asıl önemli olan çocuklara bu mecranın nasıl kullanılacağına ilişkin sorumluluk bilincinin verilmesi. Yani kendisi için iyi olan ve kötü olanı, yararlı ve zararlı olanı çocuğun bilebilmesini sağlamak. Bu da ebeveyn ve çocuk arasındaki güçlü bir ilişkiyle mümkün.

Aileler çocuklarına yasaklar koymalı mı?

Ailenin çocuğa yasaklar koyması değil, ne oynadığını, nasıl oynadığını, nasıl oynaması, kullanması gerektiğini mümkün olduğunca konuşarak, rehberlik ederek yol göstermesi gerekiyor.e45edbf0402dfff674775e4709e95227Yasak her zaman çok caziptir. Böyle bir elektronik ortamda yasaklamak zaten mümkün değil. Ama varsayalım ki yasakladınız, bu durum okula giden çocukların kendini dışlanmış hissetmelerine neden olabiliyor. Çocuğun arkadaşları arasında belli bir oyun oynanıyorsa ve sizin çocuğunuza bu yasaksa, bilmiyorsa, hiç karşılaşmamışsa sosyal olarak da dışlanma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Dolayısıyla içeriğin denetlenmesi, filtreleme önemli, zaman kısıtlaması, ne zaman kullanacağı, süre önemli ama yasaklamak çözüm değil birlikte düzenleme önemli.

“Çocuğa iletişim araçlarını yasaklamak çözüm değil”

Her yeni iletişim aracı ortaya çıktığında kamunun dikkati bu medya araçlarının zararları üzerine yoğunlaşıyor. Elbette önemli çünkü bilgiye erişimi kısıtlı olan ve korumasız olan kesimden, çocuklardan söz ediyoruz. Çocuk hakları çocuğun yüksek yararını dayanıyor. Çocuğun yüksek yararını düşünerek, çocuğu birey haline getirmek ebeveynlerin sorumluluğunda. Bu önemli bir şey. Bununla birlikte elektronik çevre genişliyor, gelecekte karşımıza neler çıkacağını da bilmiyoruz. Çocukları bu çevre içerisinde kendilerine en yararlı olanı nasıl belirleyecekleri çerçevesinde yetiştirmek gerekiyor. Yasaklamak çözüm değil, ama diğer taraftan tabi sınırsız bir dünyayla çocuk karşı karşıya.

“Sınırsız bir dünyaya açılan ekran”

Bilgisayar ekranıyla tek başına kaldığında çocuk aslında kocaman bir dünyanın içine giriyor. Siz çocuğu evinizde yanı başınızda sanıyorsunuz. Oysa o kocaman bir dünyanın içerisinde hiç tanımadığı insanlarla oyun oynuyor, kimlerle ne oynuyor, nasıl oynuyor, haberleşiyor, nasıl eğleniyor. Bunlar çok çok önemli. Bunları takip etmek elbette önemli. Çocuğun bu dünyada kimlerle nasıl iletişim kuracağını da bilmesi önemli. Hangi içerikle birlikte olması gerektiği önemli.

Bu sınırsız dünyada ne gibi riskler var?

Mahremiyetin, özel alanın sınırları genişletiyor. Çocuk aslında yaş, bilişsel gelişimine göre karşı karşıya kalması istenmeyen pek çok enformasyonla karşı karşıya kalıyor. Yani çocuk bilişsel gelişiminin üzerinde anlayamayacağı pek çok enformasyonla karşılaşıyor. Mahremiyet sınırları dedik biraz önce bunun içerisinde farklılıkları tanıma elbette var, ama aynı zamanda cinsellik, pornografi, şiddet, istismar, zorbalık var. Bu sınırsız çevrede çocuğun karşı karşıya kaldığı riskler, tehditler.

Bununla baş etmek anne babalara düşüyor. İyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Nereye nasıl gidiyor, hangi araçları kullanarak gidiyor. İçeriği anne babaların görmesi, anlaması, denetlemesi önemli. Çünkü çocuklar yetişkinlerden farklı. 12 yaşından sonra soyut işlemler dönemine geçiyor. Gerçekle kurgu arasındaki sınırları çok net ayırt edemiyor ya da tehditlerin, risklerin farkına varamıyor. Dolayısıyla gelecekte kendisine hazırlayacağı bir dünyanın adımlarını bugünden atıyor. Gelecek için de çocuğu bugünden korumak gerekiyor.

Bu süreç içerisinde çocuklar pek çok elektronik ortamda, pek çok uygulamayla mekâna girip çıkıyor, iletişim kuruyor, oyun oynuyor. Bu süreçte çocuklar hata da yapabilir, istenmeyen bir yere de girebilir. Bir sosyal medyaya eriştiğinde uygun olmayan, toplumsal davranışlarda da bulunabilir. Sözler, ifadeler, tutum ve davranışlar fav boygösterebilir. Dolayısıyla bu çocuğun geleceği açısından da risk oluşturabilir. Pek çok iş başvurusunda şirketler başvuru yapan kişinin geçmişini Facebook veya Google’dan tarayabiliyor. Bütün enformasyonumuz sosyal medyada. Çocukları gelecekleri için bu çerçevede eğitmek önemli. Gelecekteki hayatlarını bugünden hazırladıklarımızı unutmamalıyız.

“Unutulma hakkı önemli”

Gençler de hata yapabilir. Unutulma hakkı bu nedenle çocuklar söz konusu olduğunda önemli. Çocukların yüksek yararını gözetmek koşuluyla kimi içerikler belli bir süre sonra, belli koşullar içinde silinebilmeli. Ebeveynlerin eğitim kurumlarıyla birlikte çocuklarının bu çevrede nasıl yol alacağının bilgisine sahip olması gerekiyor. İçerik üreticilerin de aslında elektronik, çocuk dostu ortamlar, uygulamalar üretmesi önemli. Bu sivil toplumla, yasa koyucuların birlikte çalışması gereken bir alan. Tek başına devlet, ya da örneğin RTÜK’ün yapacağı bir şey değil. Ailelerin, eğitimcilerin hatta çocukların kendilerini ilgilendiren konulara aktif birer temsilci olarak katılmaları gerekiyor.

“Dijital medya için kamu politikası üretilmeli”

Son yıllarda özellikle 2000’li yıllardan itibaren hatta daha da erken bütün uluslararası belgelere baktığınızda, televizyon ve elektronik iletişim ortamlarına ilişkin AB ve Birleşmiş Milletlerin direktiflerinde, yasaklamaktan ziyade ortak düzenlemenin altının çizildiğini görüyoruz. Yani ebeveynler, çocuklar ve eğitim kurumları olarak bunu ortak düzenlemeliyiz. Elektronik medya kamu politikası üretilmesi gereken önemli bir alan.

Nitekim de elektronik, dijital medyanın gelişmesiyle birlikte kamu politikası hem bölgesel ve küresel kuruluşlar tarafından gerçekleştiriliyor. AB Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi günümüzde artık televizyon için değil, dijital medya için de yeniden düzenleniyor. AB Görsel İşitsel İletişim Araçları Direktifi, yine aynı şekilde elektronik mecranın çocuklar için nasıl işlevsel olması gerektiğine ilişkin maddeler içeriyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin temel maddelerinden bir tanesi; çocukların medya kullanımı, medya temsili ve medyanın zararlı etkilerinden korunmasına ilişkin maddeleri içeriyor. UNESCO ve UNICEF’in bu konuda çalışmaları var.

Burada da önemli bir felsefi perspektif ‘co-regulation’ yani ortak düzenleme. Yani artık bütün düzenleyici kuruluşlar elektronik çevrenin düzenlenmesinin ortak bir perspektif ve dayanışmayla olması gerektiği konusunda birleşiyorlar. Bir taraftan aileler, eğitimciler diğer taraftan sivil toplum kuruluşları, yasa yapıcılar ve düzenleyici kuruluşlar. Genel olarak bütün medya çevresinin düzenlenmesinde ‘co-regulation’ önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor.

Röportaj: Eda Köprü Yılmayan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Yüksek Lisans Öğrencisi